
DÜNYA POLİSİNİ EĞİTEN TÜRK
Doğu Türk Gazetesi, 06.09.2012 http://www.doguturk.com/m/emniyet/dunya-polisini-egiten-turk-h4176.html
Dünya’daki polis teşkilatları, özel tim ve gizli istihbarat birimlerine yakın dövüş, savunma müdahale, silahlı ve silahsız dövüş tekniklerini öğrenten Salih Avcı ile çok özel bir röportaj yaptık. ‘Dünya polisini eğiten Türk’ unvanıyla adından sıkça söz ettiren, hem Wing Tsun sanatında hem de silahlı dövüş sanatı Escrima’da baş eğitmen olan Avcı’yı geçtiğimiz aylarda Erzurum’da ağırladık. Uluslarası Şiddet Sempozyumu’nda Erzurum Emniyeti mensuplarını savunma sanatı konusunda eğiten Avcı, hayatı ve spor yaşantısına dair tüm ayrıntıları anlattı.
Cengiz DURULAR'ın röportajı Soru: İlk önce bize kendinizi tanıtır mısınız? Salih AVCI:1964’de para biriktirmek için işçi olarak göç ettikten sonra 70’li yılların başında tüm ailesini yanına almış olan bir babanın en büyük çocuğuyum. Almanya’ya 8 yaşında iken gittim. Bir ara tekrar Türkiye’ye döndüm ve 17 yaşında kalıcı olarak Almanya’ya ailemin yanına yerleştim. Almanya’da Elektro-Makine Meslek Yüksek Okulu’nu bitirdim. 1980 yılında Wing Tsun dövüş sanatıyla ilgilenmeye başladım. Bunu 1982 yılında Escrima silahlı dövüş sanatı takip etti. 1989 yılında "Sifu" unvanını aldım. 1997 yılında kendi dövüş sanatları organizasyonum olan WTEO’yu kurdum. 1992 yılından beri Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Özel Birlikleri ve Ceza İnfaz Kurumları Özel Birlikleri’nin eğitimini yürütmekteyim. 6 çocuğum var. 4’ü erkek 2’si kız. 7 / 24 ailesiyle, öğrencileriyle, işiyle ilgilenen hem bir aile babası hem de öğrencilerimin babasıyım. Soru: ‘Dünya polisini eğiten Türk’ olarak ifade ediliyor Salih Avcı. Sizi bu eğitim sürecine adayan gelişmeleri ya da nedeni bizimle paylaşır mısınız? Salih AVCI: Bruce Lee ve Muhammed Ali hayranı her genç gibi ben de kavga etmeyi öğrenmek için dövüş sanatlarına başladım. Ancak zamanla etrafımdaki gençlerin ve arkadaşlarımın talepleri beni ilk okulumu açmaya sevk etti. Zamanla antremanlarımdan dolayı elektro-makine işlerine vakit ayıramaz oldum ve tüm zamanımı Wing Tsun ve Escrima eğitimlerini vermeye başladım. Bu arada Alman polisinin ve özel timlerinin talebi üzerine ders vermek üzere seçildim ve uzun yıllardır süregelen polis eğitimi maceram başlamış oldu. Burada ilginç bir anımı da paylaşmak istiyorum. Özel timlere ders vermeye başlamadan önce düzenlenen bir seminerde farklı dövüş sanatlarından gelen eğitimcilerle eğitimler düzenliyorduk. Diğer ustalar iri yarı uzun boylu eğitmenlerdi. Ben de çantam sırtımda seminer alanına girdiğimde beni ustamın çırağı zannederek gözleri kapıda iri yarı birisinin içeri girmesini bekliyorlardı. Zannederim ustanın ben olduğumu anladıkları anda hem şaşkınlık hem de hayal kırıklığı yaşadılar. Fakat bütün bu duygular o seminerle birlikte ve devam eden süreçte hayranlık, saygı ve öğrencilerimle aramda bir baba-evlat veya yakın arkadaş ilişkisine dönüştü. Soru: Unvanınızdaki SIFU ne anlama gelmektedir? Salih AVCI:SIFU Çince kökenli bir kelime ve hem baba hem de olgun eğitmen anlamlarına geliyor veya her iki anlamda bir arada baba-eğitmen anlamında da kullanılabiliyor. SIFU aslında bir babanın evlatlarına olan sevgisi ve özenini göstermesi itibariyle bir öğretmenin öğrencilerine olan yakınlığını ve aradaki ilişkinin gücünü gösteriyor. Benim organizasyonumda SIFU olmanın en önemli şartı kişisel hayatında aile babası olgunluğuna ermek, sonra belli bir yaş deneyimi elde etmek ve babalık yaptığı öğrencilerinin olması geliyor. SIGUNG de, ‘Dede’ anlamında kullanılan bir kelimedir. Organizasyonumuz bir aile sistemi olduğundan aile terminolojisi kullanılmaktadır. Ailede nasıl ki bir babanın çocuğunun evladı olduğunda bu baba yeni doğan evladın dedesi olur, bizde de benim SIFU’su olduğum öğrencilerim kendileri SIFU olunca, onların öğrencileri bana SIGUNG yani Dede diye hitap ederler. Aile yapısı içinde devam etmek, her aile bireyinin arasında samimi bir diyalog gelişmesine ve aynı bedenin parçaları gibi davranılmasına, üzüntülerin paylaşılarak azalmasına, mutlulukların ve başarıların da hep birlikte artmasına imkan vermekte, bütünlük sağlanabilmektedir. Günümüz sosyal hayatında bu tip menfaate dayalı olmayan ilişkiler kurulması çok zor olduğunda, ayrı ve özel bir sosyal ilişki tesis edilmesine fırsat oluşmaktadır. Soru: Kaç savunma tekniği biliyorsunuz, bu konuda hangi eğitimleri aldınız? Salih AVCI: Ben hem silahsız dövüş sanatı olan Wing Tsun sanatında hem de silahlı dövüş sanatı olan Escrima savaş sanatlarında baş eğitmenim. Her iki sistem de silahlı ve silahsız savaş sanatları alanlarında bütün mesafelerde etkili sistemler. Bu nedenle başka bir sanat çalışmayı hiç düşünmedim ve hiç ihtiyaç hissetmedim. Zaman içinde kolluk kuvveti birimleriyle yapmakta olduğum çalışmaları ‘Avcı Sistem’ adıyla bir taktik eğitim sistemi haline getirdim ve bu uygulamanın da lider eğitmenliğini yapmaktayım. Soru: Kendinizi savunma konusunda ciddi bir olayla karşılaştınız mı? Salih AVCI: Zamanın şartları gereği, kompleksli ve kendini göstermeye çalışan insanlar tarafından meydan okumalara maruz kaldığım zamanlar oldu ve gereğini yaptım. Çok detaylara girmek istemiyorum ama yaptığım dövüşlerden edindiğim tecrübelerle sistemimi gerçekçi hale getirebildim diyebilirim. Özellikle orijinal Wing Tsun sisteminde olmayan yer dövüşü çalışmalarını kendi sistemimde geliştirmemin en önemli nedeni edindiğim tecrübelerdir. Ancak bir aile babası olarak profesyonel bir güvenlik birimleri eğitmeni olarak öncelikle konuşarak ve anlayış göstererek bir çok kavganın engellenebileceğini, engellenmesi gerektiğini düşünüyorum. Kavga etmek, meydan okumak gibi davranışlar maalesef ilkel davranışlar olup insan olgunluğuna yakışmamaktadır. Benim yaptığım kavgalarda şartlar daha iyisine müsaade etmediği için mecbur kaldım. Ancak, bu kavgalarla “ne de iyi dövüşçüyüm” gibi iftihar etmeyi değil, bunları hiç olmamış gibi farzetmeyi tercih ediyorum. Öğrencilerimi de hep bu yönde yönlendirmeyi tercih ediyorum. Amacım gençliğe örnek olmak, kolluk kuvveti personeline de işlerini daha profesyonel yaparak kendilerinin ve zanlıların zarar görmeyecekleri bir sistem öğreten eğitmen olarak devam etmektir. Bence kavga ve karşılıklı zarar verme başlamadan önce ortamı yumuşatıcı ve sakinleştirici (de-eskalasyon) yöntemler kullanılmalı ancak mecbur kalınırsa zor ve güç kullanılmalı. Soru: Polisleri eğiten biri olarak polis olmayı hiç düşündünüz mü? Salih AVCI : Polis olmayı hiç düşünmedim. Çünkü polis olmak bir eğitmen olarak benim elimi kolumu bağlardı. Bir disiplin ve hiyerarşi mesleği olan polisliğin bürokratik ve idari çarkları arasında eğitmenlik sıfatım yok olup gidebilirdi. Şimdi dışarıdan bakan birisi olarak bazı eksiklikleri farklı açıdan daha iyi görebiliyorum veya öğrencilerimin kısıtlılıkları işe bağlı olmadığım için bazı engelleri daha iyi aşabiliyorum. Teşbihte kusur olmasın, Mourinho’nun da dediği gibi “İyi bir jokey olmak için önce at olmaya gerek yok” Ancak icrası gerçekten çok zor olan bu kutsal mesleğe ve mensuplarına karşı saygım sonsuz. Zaten onların işlerini en iyi şekilde yaparak günün sonunda ailelerine sağ-salim dönebilmeleri için bütün tecrübe ve birikimlerimi onlarına hizmetine sunmak için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Soru: Savunma teknik ve taktikleri konusunda Türk polisi dünyanın neresindedir? Salih AVCI: Ben terimsel olarak savunma teknik ve taktiklerinden çok müdahale teknik ve taktiklerini tercih ediyorum. Çünkü savunma müdahalenin sadece bir parçasıdır. Müdahale daha geniş ve daha interaktif bir kavram.Türkiyenin müdahale konusundaki yerine gelince, az önce de dediğim gibi polislik bir disiplin ve hiyerarşi mesleği. Bazen çok katı kurallar ve bürokratik engeller ve iş yoğunluğu eğitim faaliyetlerini çok geri planda bıraktırabiliyor. Türkiye kabına sığmayan, hızlı büyüyen ve elbiseleri sürekli kendisine küçük gelen bir çocuk misali bir polis teşkilatına sahip. Bu süreçte eğitim konusunda hem meslek öncesi hem de hizmetiçi eğitimlerde ciddi eksiklikler olduğunu düşünüyorum. Bu eksikliklerin en başında yetişmiş eğiticilerin sürekliliğinin sağlanaması geliyor. Bazen aylar, yıllar verip yetiştirdiğiniz eğitmenler tayin, şark gibi nedenlerle başka birimlere veya illere gidiyor ve sıfırdan eğitmen yetiştirmek zorunda kalıyorsunuz. Bir de Türkiye’de eğitim ve yetişme şartlarından kaynaklı mı bilmiyorum ancak polisin eğitimlerde çabuk sıkıldığını ve sabrının biraz düşük olduğunu gözlemliyorum. Bu nedenle Türkiye’nin gerçekçi eğitim, durum eğitimi, sürekli eğitim ve standart eğitim konularında kendisini aşması gerekiyor. Bu bağlamda Türk polisi bireysel çabaları kurumsallaştırmalı ve dünyada hakettiği yeri kazanmalı. Bu söylediklerim sadece Türk polisi değil, Jandarma ve Ceza İnfaz Evleri gibi diğer kolluk kuvvetleri için de geçerlidir. Son yıllarda sıklıkla farklı birimlere eğitim vermek için Türkiye’ye geliyorum. Son derece güzel bir bilinçlenme olduğuna şahidim. Bu bilinçlenmenin neticesinde ihtiyaçların farkında olan ve memurlarına en iyi eğitimi vermek için arayış içinde olan amirlerin kişisel gayretleriyle başarılı eğitimler veriyoruz. Ancak bu eğitimlerin daha da yaygınlaşarak Avrupa’daki birimler gibi kurumsal nitelikte değer görmesinin gerektiğine inanıyorum. Türkiye, Avrupa Birliğine aday bir ülke olarak uygulamalarını AB standartlarına uygun hale getirmeye gayret etmektedir. Benim öğrettiğim uygulamalar şu anda AB’de uygulanmakta ve yönetmeliklere geçmiş haldedir. Bu uygulamaların yaygınlaşması, Türkiye’nin AB giriş sürecine de katkı sunacağına inanıyorum. Soru: Peki müdahale tekniği bir polise kendini koruması haricinde ne kazandırır? Salih AVCI : Dediğim gibi savunma müdahalenin sadece bir yönüdür. Polis müdahale ederken kendisini savunabileceği gibi başkalarını da savunuyor olabilir. Yakın korumaların işinde olduğu gibi. Bazen pasif direniş gösteren bir şahsa müdahalede savunma ve saldırı değil sadece ikna ve nakil söz konusudur. Şahsın kendisinden korunması da müdahale teknikleri arasında öğretilir. Örneğin kendisini yakmaya veya kesmeye çalışan bir şahsa kendisine zarar vermeden önce müdahale edilerek etkisiz hale getirilmesinde olduğu gibi. Tabi bir de özel durumlar var. Örneğin uçakta İnterpol görevlilerinin suçlu iadesi görevlerinde karşılaştığı zor durumlarda müdahale veya kaçakçılık birimlerinin araca müdahalelerinde kaşılaşılan zor durumlarda ihtiyaç duyulan teknikler gibi. Bütün bunlar müdahalenin basit bir kendini savunma işi değil, çok yönlü bir profesyonel davranışlar bütünü olduğunu gösteriyor. Kısaca özetlemek gerekirse, savunma sanatını yüzmeye benzetirsek, müdahale teknikleri cankurtaran olmaktır. Yüzme bilmeyen bir kişinin cankurtaran olamayacağı gibi, bir polisin kendisini koruyamaması da düşünülemez. Polisin hem yüzebilmesi, hem de cankurtarması beklenir. Biz de eğitimlerimizde kademeli olarak yüzmeden cankurtaran olmaya geçmeyi öğretiyoruz. Zaten güvenlik birimleri için özel olarak geliştirmiş olduğum Avcı Sistemin temel felsefesi de şudur; demokratik kurallar çerçevesinde, tekniği uygulayan memura ve tekniğin uygulandığı kişiye zarar vermeden, insan onurunu ve saygınlığını incitmeden işimizi yapmak. Soru: Erzurum’da da eğitim programlarına katıldınız. Anadolu’daki illere göre hangi kentte görev yapan polisler savunma konusunda daha yetenekli sizce. Salih AVCI : Güzel ülkemin bütün illerine gidip, oradaki polis kardeşlerimle eğitim yapma fırsatım olmadı. Ancak polisin görev yaptığı her yerde muhakkak müdahale konusunda zorlandığı olmuştur ve bu konuda hiçbir il diğerine üstün değildir diye düşünüyorum. Yine de kozmopolit yapısı, düzensiz yerleşimi ve kalabalıklığı nedeniyle bazı şehirlerin daha dezavantajlı olduğunu düşünüyorum. Soru: Savunmada yetersizlikler nedeniyle kimi zaman polisler de yaşamını yitiriyor. Bu konuda Ocak 2012’de bir polis memurunu şehit verdik. Bu konuda polislere tavsiyeleriniz var mı? Salih AVCI : Atalarımız “Evdeki hesap çarşıya uymaz” diye ne güzel söylemişler. Sokakta, dışına çıktığınızda kurutulabileceğiniz bir ring yok, sizi ayıran bir hakem yok, sağlık ekipleri yok, puan yok, kural yok. Dolayısıyla arkadaşlar her olaya çok dikkatli ve standart prosedürlerine ve teçhizatlarına azami özen gösterek müdahale etmeli. Zihinsel ve bilişsel hazırlıklarını iyi yapmalı. Neyle karşılaşacakları konusunda beklentiye girmeden hep en kötüsüne hazırlıklı olmalı. En kötüye hazırlıklı olmanın tek yolu da gerekli bedensel ve psikolojik birikim ve beceriye kavuşana kadar eğitim yapmaktan geçmektedir. “Barışta ter dökmeyen savaşta kanını döker” ifadesi bu hazırlığın önemine vurgu yapması bakımından önemli bir noktaya işaret etmektedir. Soru: Bugüne kadar kaç ülkede ve hangi gruplara eğitim verdiniz? Salih AVCI : Almanya’da bütün özel birimlerde eğiticilerin eğitimi yapıyorum. Bu özel birimler arasında BKA, GSG9, SEK, MEK, ZUZ, Justiz gibi önemli birimler var. Son yıllarda Sky Marshalls yani uçaklarda görev yapan gizli görevliler de benden ders alıyorlar. VIP koruma eğitmenlerine de ders veriyorum. Uluslararası seminerlerde ve bilgi alışverişi amaçlı çalışmalarda Avrupa Birliği üyesi bir çok ülke özel birimlerine dersler verdim. ABD’den Rapid Response Team mensuplarına dersler veriyorum. Sudan’da, Hindistan’da, Ürdün’de, İspanya’da, Fransa’da, Hollanda’da dersler verdim. Yüksek dereceli eğitmenlerim ve asistanlarım bana bu konuda yardımcı oluyor ve gidemediğim bazı ülkelerde onlar ders veriyorlar. Örneğin Rusya’da asistanlarım dersler veriyor. Türkiye’de İnterpol, Polis Özel Harekat, Jandarma Özel Harekat, Başbakanlık Koruma, KOM, Adalet Bakanlığı Ceza İnfaz Koruma memurlarına dersler verdim. Bu birimlerde öğrencilerim ve asistanlarım ders vermeye devam ediyorlar. Soru: Son olarak eklemek istediğiniz bir anektod var mı? Salih AVCI : Ankara Eski Emniyet Müdürü Merhum Kemal İskender ile tanıdıklarımız aracılığıyla iyi görüşürdük. Vefat etmeden önce ve halen aktif görevdeyken yapmış olduğumuz bir sohbet sırasında bana, “Salih Hocam, biz sizi tanıyoruz, vatan sevginizi biliyoruz. Ancak Almanya’da yaşıyorsunuz, orası da sizin için ikinci bir vatan olmuş, kendinizi ve sanatınızı daha iyi ifade etmek adına vatandaşlığınızı Almanya’ya çevirseniz sizin için daha iyi olur hem de başarılarınız arttıkça bizler de gururlanırız” demişti. Ben de o zamana kadar Alman vatandaşlığına geçme konusunda tereddütler yaşarken merhumun bu desteği ve güveni üzerine Alman vatandaşlığına geçmiştim. Hem merhumu yad etmiş olayım hem de neden Türk vatandaşlığından çıktığımı merak edenlere bu anektod vesilesiyle cevap vermiş olayım istedim. Ben 90’lı yılların başından bu yana Türkiye’ye gelip gidiyorum, öğrenciler yetiştiriyorum. Öğrencilerimin bir çoğu bugün yüksek kademelerde yönetici konumundalar. Yurtdışında yüksek lisans ve doktorasını yapmış ve halen bilimsel çalışmaları yanında benimle olan çalışmalarını devam ettiren öğrencilerim var. Hepimizin gayesi, eğitimlerimiz sayesinde, güvenlik mensubu arkadaşlarımızın müdahale esnasında en doğru ve en iyiyi yapabilmelerini sağlamak ve sağlıklı bir şekilde görevlerini icra edip evlerine dönmelerini temin etmek. Hal başa gelmeden, sonradan hayıflanmadan önce hazırlıklı olmalarını sağlamak. Avrupa’da elde etmiş olduğum bütün birikimlerimi sivil veya resmi bütün Türkiye ile paylaşmak için elimden gelen her türlü fedakarlığı yapmaya hazırım. Umarım gayretlerimiz netice verir. Bu vesileyle halkımızla buluşma imkanı sunan sizlere de ayrıca teşekkür eder, yayın hayatınızdaki başarılı çalışmalarınızın devamını dilerim


















