
Bela genel anlamıyla, Allah-u Teâlâ’nın insanları denemek için verdiği maddi ve manevi sıkıntılara, dertlere ve külfetlere denir.
Başta Peygamberler olmak üzere Cenab-ı Hak, herkesi bir bela ile denemiş ve denemektedir. Korku vermesi, kıtlık vermesi, mal, can ve mahsulleri eksiltmesi bir beladır.
Büyük belalara ancak büyük insanlar dayanabilir. Bir hadis-i şerife göre: “Kazanılacak olan sevabın büyüklüğü, katlanılan belanın ağırlığı nispetinde olur.”
Allah, sevdiklerine de bela verir. Buna razı olan rıza kazanır; isyan eden ise gazaba uğrar.
Sûfilere göre bela da afiyet de Allah’tandır. Cenab-ı Hak, hangisini münasip görürse Müslüman onu gönül hoşluğuyla kabullenerek, hakkında hayırlısının o olduğuna inanmalıdır.
Yunus Emre’nin söylediği gibi:
Hoştur bana senden gelen,
Ya goncagül yahut diken.
Ya hil‘at-ü yahut kefen,
Lütfun da hoş, kahrın da hoş.
Sûfi, belayı değil mübtelî yani belayı veren Allah’ı görür. Cüneyd-i Bağdadî’ye göre bela, ariflerinin yolunu aydınlatan bir meşaledir. Müridler için uyanış, gafiller için helak sebebidir.
Allah-u Teâlâ hepimizi uyandırsın!
Selam ve dua ile…
İSMAİLAĞA