ÇİLEMİZ
·Bütün dünya zaman ve mekânı boyunca, bizim ideolocyamızın ruha ve maddeye nakşedilebilmesi için gereken şartlarla başka ideolocyaların şartları arasındaki nispet bakımından, bizim aleyhimize tecelli eden pay hiçbir defa görülmemiştir.
·Fakat aleyhimizdeki bu çetinlik, hakikatte lehimizdedir; ve ideolocyamızın her ucuzluk kolaylıktan müstağni şan ve şerefi icabıdır.
·Bu çetinlik şudur ki, bir ideolocyanın muvaffak olabilmesi için gereken iki ana şarttan fikir kıymetiyle bu fikrin aşılanacağı kitle kabiliyeti, bizim dünyamızda, kurnaz ve sahtekar istirmarcılar tarafından her an aleyhimize kullanılabilecek bir hususîliktedir.
·Fikir ve dâva bizde ne kadar yeni, doğru ve güzel olursa olsun, kurnaz ve sahtekar istismarcılar, onu, birtakım müşahhas misallere tatbik ederek daima eski, yanlış ve çirkin göstermeye çalışacaklardır.
·Biz ne şerefli bir dâvanın insanlarıyız ki, bağlı olduğumuz ebedî yeni, değişmez doğru ve sonsuz güzel, herhangi bir mümin çobanın belirttiği müşahhas ve gayet iptidaî hale irca edilivermekte, böylece o çobanın sadece ünvanda müslümanlığı, bizim bütün gaye ve dâva kadromuz diye gösterilerek, hamlemizin münevver zümre arasında hiçbir tılsım doğurmamasına çalışılmaktadır.
·Halbuki bizim gözümüzde devlet reisinin ufku, asrımızın oluş çilesini çektikten sonra, başrehber Hazret-i Ömerin seciyesine yaklaşan örnektir. Fikir adamı İmam-ı Gazalî, vecd adamı da Mevlânâ Celâleddindir. Her ân her müşahhası aşan mücerredin sayısız kemal merdivenleri karşısında, kimsenin, ille müşahhası ele almak gerekiyorsa, hiç olmazsa ulvî müşahhasları görmeye ve göstermeye niyeti yoktur. Müslüman adına yamalar ve yaralar içinde bir köylüyü görürler de, Nur heykeli İmam-ı Rabbânî’yi görmezler.
·Vatanımızdaki kitle kabiliyeti ise, evvelâ ırkî husussiyetlere dayanan, sonra da asırlar boyunca gelen tesirler yüzünden, içtimai dayanışma alâkasını tamamen kaybetmiş bulunmaktadır.
·Ortada, gerçekten bizi anlayan, kurnaz ve sahtekâr istismarcıların basit ve köhne gördüğü nâmütenahî giriftlik ve yenilik sırrını çözebilen, İslamı bu ölçülerle kalbinde, dilinde, kılığında ve edasında değerlendirebilen, tam bir ictimaî dayanışma ifadeli bir halk sınıfı mevcut değildir, ve biz, bunlarla beraber ibadet ederken namazda bile yalnızız. Hayatta büsbütün yalnız…
·Fakat biz, yepyeni kurmaylarımızı üretmenin, baştanbaşa simsiyah bir zemini yuğura yuğura onu süt beyaz bir renkte köpürtmenin, en ince ve nazik gamızaları teker teker heykelleştirmenin, dâvayı yassı kafalı bir çobanın ruh kadrosundan, beyni okyanuslar misali kıvrım kıvrım, en ileri mütefekkirin çapına çıkarmanın ve barut zerreleri gibi birbirine bağlı içtimaî bir alâka nesci dokumanın, Allah isterse, nasıl mümkün olacağını isbat edeceğiz. O zaman ise, gerek yeni gibi duran ideolocya reçeteleri, gerek ellerindeki canlı ve ileri millet kitleleri bakımından pek ucuz ve kolay işlere girişmiş hiçbir yabancı inkılâp zümresiyle kıyas kabul etmez hakikatimiz meydana çıkacaktır.
·O gün herkes bize yenilerin yenisi diyecektir.
Necip Fazıl Kısakürek (Rah.a) İDEOLOCYA ÖRGÜSÜ