FEDAKÂRLIK
·Büyük dâvanın evvelâ vecd ve divaneliğine, sonra da cesaret ve hamlesine malik bulunmamak yüzünden, onun başlıca ahlâkî esaslarından biri olan fedakârlığa tamamiyle yabancı, ömür tüketip duruyoruz.
·Bekliyoruz ki, doğmayacak bir günün, tahakkuk etmeyecek şafağında, gökten zenbille düşecek hazineler vasıtasiyle gayemiz gerçekleşsin; ve biz bu gerçekleşecek dâvanın, varını yoğunu ona sarfetmiş hissedarları sıfatiyle değil de, “Armut piş, ağzıma düş!” tarzında lüpçüleri ve sanki baba hakkına dayanan mirasçıları olarak ondan faydalanalım!.
·Dâva tahakkuk ettikten sonra, onun sebil musluklarına maşrapasını sürmiyecek tek fert yoktur. Fakat dâvanın tahakkuk etmesi ve sebil hazinelerinin dolması için peşinen bir yüksük dolusu su sarfetmeye kandırılabilecek, bilemeyiz, kaç fert vardır?
·Fedakârlık mefhumu, devrimizde, hiç kimsenin kapısından geri çevirmeyeceği ve her an yolunu kolladığı efsanevî bir tevzi memurudur; yoksa her defa kapısından döndürdüğü ve mütemadiyen yolundan kaçtığı gibi, bir tahsil memuru değil!… Fedakârlığı, yalnız almaya mahsus ve nefsimizi tatmine mecbur bir fiil ismi makamında lûgatimizde muhafaza ediyoruz; tamamiyle aksi olarak vermenin ve nefsi sıkmanın işi nerede, bu iş nerede?
·Hazret-i Ali “Hasis mümindense, cömert kâfiri tercih ederim!” buyurmuşlardı. Sadece Allah rızası için mukabilsiz vermenin ifadesi olan ûlvi ve hasbî cömertlik noktasının bile küfre yaklaşmasına mukabil, kendi öz kurtuluşu için meteliğe kıyamayan sözde müminlerin halini acaba nasıl yorumlarsınız?
·Sadece mal ve para bahsinde değil, her hususta hasislik, bütün ciğerimizi kavurmuştur. İtimatta hasis, anlayışta hasis, ümitte hasis, hayalde hasis, temennide hasis, gayrette hasis ve nihayet malda hasis…
·Sadece vermek, boyuna vermek, hep vermek, her türlü vermek, her sahada ve her işde vermek şeklinde anlaşılması ve ancak bu surette fedakârlığa tekabül ettirilmesi lazım gelen umumî cömertliğin, biz, ne acınacak mahrumları haline gelmişiz ki, aşkta hasis, gönülde hasis, akılda hasis, emekte hasis, teşebbüste hasis posalara dönmüşüz!.
·Biricik özrümüz, terlemek ve sıkıntıya girmek istemeyen ham ve kaba nefsimizin biricik ham ve kaba tesellisi olan itimatsızlıktır. Deriz ki: “Şöyle veya böyle olacağını bilsem ve neticesinden emin olsam her fedakârlığı ederdim!” Bu teselli yalandır, şeytanîdir, günahtır! Sen itimat et de, isterse vazifeye davet eden seni kandırsın! Ecri sana ve hüsranı onadır! Sen boyuna itimat et ve icap ederse her defa aldatılmaya razı ol ki, böylece bir gün aldatılmamak imkânın da tahakkuk etsin, aldatmayacak olan da zuhur etsin? Ve o bir kere zuhur ve tahakkuk edince, onunla beraber muazzam zafer de gerçekleşsin!.. Emin olsaydın kendinden bin vâhid vereceğin işe, her defa kandırılacağın, fakat bir defa da kandırılmayacağın ihtimaliyle bin kere neye birer vâhid veremiyorsun?
·1870 tarihinde almanlar Paris’i alıp Fransız milletine altından kalkılmaz bir harb tazminatı biçtikleri zaman, Fransız kızları saçlarını kesip Avrupa pazarlarında satmışlar ve milletlerinin borcunu en kısa zamanda ödemişlerdi. İtimat ve aşk o kadar büyüktü ki, hiç kimsenin gönlüne şüphenin gölgesi bile düşmemişti. Ya bütün Türk mâzi ve istikbalinin en köklü kurtuluş zeminine oturtulması dâvasında, bize sağ elinin baş parmağından bir milimetrelik tırnağını kesip verecek olan kaç kişidir? Bu tırnakların nefs terazisiyle tartılıp nefs pazarında satılacağından ve mukabilinde nefs apartmanları kurulacağından şüphe edenler varsa, bunlar bizden değil, kendi kendilerine şüphe ediyorlar demektir. Zira onlar vermeye hazır olsun da, dediğimiz gibi, alan bugün bir hain bile olsa, elbette yarın başka bir sadık zuhur eder ve gâye hasıl olur. Bu işin tecrübesi de, bir değil, bin kere bile aldanmaya değer. Ya kimse vermeye hazır olmaz ve böyle bir şeytânî tesellinin kabuğunda rahata çekilirse, tek bir hain ihtimaline karşılık, acaba kaç bin veya kaç milyon gerçek hain türeyecektir?
·Fedakarlık eden aldanmaz ve ilâhî adalet tecellisiyle mutlaka verdiğini misilleriyle alır. “Cesur, merzuktur.”
·Hasis aslında mahrumdur; ve biz malik olduğumuz için değil, mahrum olduğumuz için fedakar değiliz! Allah uğrunda vermek… Dâva ahlakımızın baş kaidelerinden biri budur!
Necip Fazıl Kısakürek (Rah.a) İDEOLOCYA ÖRGÜSÜ