ÜMİDSİZLİĞİMİZ
· “Allah’tan ümit kesilmez” sözü ve hakikati, havada yanan ve baş aşağı düşen bir uçağın içindeki tam çaresiz pilota kadar her şeyi ve her vaziyeti kucaklayıcı bir düstur olmasaydı, bütün bu geliş ve gidişe bakarak şu hükmü vermek zaruri olurdu: Artık hiç bir ümide yer kalmamıştır!
·Allahtan ümid kesilmez; ne doğru!.. Fakat Allah, herhangi bir mevzuda bir ümide yer bırakıp bırakmadığını sezdirecek bir takım delaletleri de yaratır ve onların yoluyla kullarına mutlak iradesini dilediği nispette gönderir. Bunun için de derler ki: “Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.”
·Öyleyse bütün bu geliş ve gidişe bakarak, onda, her menfiliğe rağmen Allahın bize artık acıdığı ve bir gün kurtuluşumuzu müjdeleyeceği bir doğrulma istidadından en küçük bir işaret bulabilir miyiz?
·Heyhat ki, bu sualin cevabı menfidir; içimizde en küçük doğrulma istidadından, en küçük bir işaret bile yoktur!
·Mektup bu oldukça, mektep dâvasında, fabrika bu oldukça, fabrika meselesinde, kanun bu oldukça, kanun çerçevesinde, kanunu tatbik zihniyeti bu oldukça, kanunu tatbik işinde, terbiye ve telkin bu oldukça, terbiye ve telkin yollarında, parti ve demokrasya bu oldukça, parti ve demokrasya kadrosunda, daha ne varsa hepsi bu oldukça topyekûn hepsinde hiçbir ümide yer kalmamıştır!
·Bizde “efkâr-ı umumîye” dedikleri üstüste yığılmış milyonlardan mürekkep kudret, tek başına bir jandarma karakol neferinin heybetine bile muadil değildir. O, bu hale başkaları tarafından getirildiği gibi, kendi kendisini bu halde görmeye de alıştırılmış ve bu hale mükemmel uydurulmuştur. Başka türlü olsaydı “viran olası hanede evlâd-ü-iyal var…” diye öncülerine mazeret ve kaçaklık destanları yazdırır mıydı?
·Bu hal, “efkâr-ı umumiye”yi lâşe kadar gayretsiz ve hareketsiz kabul etmek usulü, Türk topluluğunun içine işleye işleye; ve gelen kim ve giden ne olursa olsun, birbirine düşman hizipler tarafından da işletile işletile, netice de o kadar (komik) bir vaziyet doğmuştur ki, insan buna anlayışlı bir gözle bakabilse, kasıkları çatlayıncaya kadar gülmeye mecbur hale gelmiştir. Tek ferdin bile benimsemediği idare ve rejimlerin âzası, kendilerini kalbten seven ve tutan tek kişi bulunmamak şöyle dursun, nefret ve lanetle anmayan tek şahıs bulunmadığı halde, enselerde boza pişirmekte, üstelik ancak “efkâr-ı umumiye” ye istinadı kabil rejimlerin dâvasını gütmekte ve bu iş 50 yıldır böyle gelmekte ve böyle gitmektedir. Gel de 50 yıllık Yani’nin Kâni olabileceğine inan!..
·Demek istiyoruz ki, her plânın en üst plânında “Allahtan ümit kesilmez” düsturu yazılı olduğu halde, bugün zahir plânında hiçbir şeyin en ufak mikyasta salâha yüz tutmasına bile imkân kalmamış; ve atılan her adım ve dikilen her eser, bizi, bizzat o şeyin hakikatinden büsbütün mahrum bırakmaya yaramıştır.
·Bugün son ümit, ümidsizliğin bu türlü katmer katmer çöreklendiği şartlar âleminde, sadece BÜYÜK DOĞU tarafından örgüleştirilen büyük ruhî içtimaî kıymetler nizamına bağlı kalıyor. Son ümit bizdedir; bizde, bizim sonsuzluk nefesine bağlı taptaze ve yepyeni soluğumuzda… Kendimizi bizzat ve bilfiil (aksiyon)a istekli görmeksizin, bu kıymetler nizamını, biricik doğru, güzel ve iyi hükmiyle, geleceğin meçhul şartlarına ve (aksiyon) cu vicdanlarına emanet ediyor ve diyoruz ki: Bu soluk da kesilecek ve küfrün, yokluk rüzgârının buzlu ikliminde öldürülecek olursa, artık ümit kelimesini lugatlardan kazımak lazımdır. Ama, ümidsizliğimizin içinde, tek ve zaif kuşcağızın minicik gagasına alıp kaçıracağı ve herhangi bir noktaya rastgele salıvereceği bir tohumdan ormanlar fışkırması ihtimali de yok değildir. Müslüman ruhunun son haddiyle ümitsiz ve ümitliyiz. Herşeye rağmen tepesinde yapayalnız kaldığımız dağdan memlekete baktıkça göz attıkça da ümitli… Ümidimizin de dayanağını bildirdik.
Necip Fazıl Kısakürek (Rah.a) İDEOLOCYA ÖRGÜSÜ