MÜRTECİ - GERİCİ
· Bir yerde insanı “mürteci” diye sıfatlandıran bir tip gördünüz mü, hemen hükmünüzü veriniz: Bu adam, sadece ucuz klişelerle geçinen ve tekerlemeciden, sahte nisbetler kuran bir hokkabazdan, bir zamane yobazından başka bir şey olamaz.
· Mürteci, lûgatte “geriye dönen” demek… Anlam olarak da, sabit bir yeniden eskiye, iyiden kötüye, ileriden geriye dönmek isteyen… Bu hesaba göre sapan, traktörün; Arnavut kaldırımı, asfaltın; kağnı, trenin yanında birer irtica unsurudur. Ve bu nisbetler doğrudur.
· Bu nisbetler elbette ki doğru… Zira bir halin öbür hale gerilik isnat edebilmesi için, evvelâ onların bir cinsten olması, sonra da birinin öbürüne nazaran bedahet derecesinde sabit bir tekâmül belirtmesi şarttır. Biri öbürünün içinden çıkmış olacak, böylece zarurî tekâmül kanununun canlı ifadesini teşkil edecek ve öbürüne nazaran üstünlüğü bedahet çapında bulunacak…
· Fakat, biribirine göre ileriliği ve geriliği sadece zamanın kaba kemmiyet ve basit (kronoloji) senedinden başka bir şeye dayanmayan zıt keyfiyetler arasında irtica isnadı, ancak hakkı yenmek istenilenlere, peşin mahkûmlara ve mazlumlara karşı kullanılan fikirsiz ve haysiyetsiz damgalardan başka ne olabilir?
· Ham softalığın en modern ve nihaî ifadesi olan bu silâh, 40 küsur yıldır komünizma yobazlarının bize karşı biricik baltasıdır. Hınk dediniz mi, tınk dediniz mi, düşünür gibi oldunuz mu, yüzünüzü buruşturur gibi oldunuz mu, hemen damgayı basarlar: Mürteci!..
· Ne hazindir ki, sizi yobazlıkla suçlandıranlar, mücerret yobazlığın böylece en parlak şaheserini verirken, kendi halleriyle sizin haliniz arasında şöyle tarafsız bir nefs murakabesine girişmek ve dâvaları mücerret plânda muhakeme etmek gibi bir insaf ikliminden, kolera mıntıkasından kaçarcasına firar ederler. Zira, kaçmasalar, asıl kendi hastalıklarının meydana çıkacağını âdetâ sezerler.
· Bir şey geri ise geriliğini, ileri ise ileriliğini, mücerret plânda isbât yerine, kasdî bir duyguyu mütearife diye elçabukluğuna getirip, yâni esasa ihanet edip âdi usul hileleriyle muhatabını çürütmeye yeltenmek, mürtecilere ait ruh yapısının tâ kendisi demektir.
· Durun efendim, kerem buyurun ve izin verin, esası konuşalım! Ve doğru, iyi, yeni, ileri kimmiş ve neymiş, mücerret olarak tesbite çalışalım!.. Ayniyet değil de, zıddiyet ifadeleri arasında “şu evvel, bu sonra” gibi ahmak tasniflere girişecek olursak, mürteci diye suçlandırdığımız adamın bize dönüp şu karşılığı vermesi son derece tabiî olur: “Müsaade et, başa geçeyim de, ondan sonra seni müdafaa edecek olanlara mürteci damgasını basmaya ben koyulayım!”
· Bir hâdise, giriftler ve muğdiller âleminde kör fırsatların arka arkaya veya öne getirmesiyle kendi öz kıymet veya kıymetsizliğini kapatan muhkem bir imtiyaz kazansaydı, insanoğlunun bir defalık ne olmuşsa onun üzerinde kalması ve tek adım atmaması gerekirdi.
· Zira (kronolojik) mantıkla geri gibi duran nice şey vardır ki, ilerinin ilerisidir; fakat kokmuş (yeni)ler bu ebedî (taze) ye bayatlık kondururlar.
· İyice belleyelim ki, gerçek (yeni)nin, (doğru)nun, (ileri)nin yolunu kesenler ve zamanı kokutanlar, mücerret plânda müdafaa edemedikleri kendi hallerinin üstüne kapanıp, mücerret plânda müdafaasını yasak ettikleri hallere mürtecilik isnat ederler.
· Gerilerini dönüp, ileriye kıçlarındaki gözle bakanlar bize “gerici” diyor.
· “Gerici”… O da ne kelime? Gerilerinde damgamız mı var ki “gerici” oluyoruz?
· “İleri”, bir yuvarlak üzerinde gezici bir noktadır. Bakarsınız, kendisini ileri sanan, sabit ve ölü noktanın gerisinde, bakarsınız, ilerisinde… Bütün hikmet, daire sırrını ve devir farkını kestirebilmekte değil mi?..
· Zaman, yokuşu çıkarken de ilerler, yokuşu inerken de… Çıkıştan sonra gelen inişin zamanı, çıkışa geri mi diyecektir?
· Bugünkü Yunan cemiyeti, ikibin şu kadar yıl sonra geldiği için, (Sokrates)in eski cemiyetine geri mi desin? (Rönesans), güneşini eski Yunan ve Romada ararken onlara geri mi diyordu?
· Niçin bir şeyi, zaman, mekân dışı mücerred keyfiyet hesabiyle teraziye vuramıyorlar da, her şeyi boğucu bir darlık içinde, öldürücü kemmiyet plânına bağlamaya kalkıyorlar ve mânâları katlediyorlar? Böyle düşünen ve anlayanlara “gerici” bile denilmez de, bütün verimi bağırsaklarında ve mesanesinde toplanan ve mekteplerin teşrih derslerinden başka hiçbirşeye yaramayan, insanı kaybetmiş insan olarak hayvandan aşağı bir yaratık denir.
Necip Fazıl Kısakürek (Rah.a)İDEOLOCYA ÖRGÜSÜ