TÜRK GENÇLİĞİNE!
· “Büyük Doğu”, son haddiyle derin, ince, girift ve kütüphaneler dolusu tafsilat istiyen dâvasının ana çizgilerini tek eksiksiz ortaya koymuştur. Bu bakımdan, sesi ne zaman kesilse “aman, şu da vardı; şu bahsi de açacaktım!” diye gam yemez.
·İşin esasını, Türkiye haritasını göz önüne koyar gibi sınırlayabildiğimize inanıyoruz. İşin teferruatına gelince o, Türkiyenin, her taş parçasına kadar geniş topoğrafyasını çıkarırcasına muğdil ve hudutsuzdur; ve bakalım Allah, bize bu hudutsuzluk içinde ne nisbette bir hudut nasib etmiştir?
· Bu memlekette “Allah” adını alelâde teleffuz etmenin bile bir azim suç teşkil ettiği mevsimde, bundan tam 30 yıl evvel, sabık Maarifsizlik Bakanı Hasan Âli Yücel’in bize kendi ağzıyla söylediği gibi, “Allah’a itaat etmiyenlere itaat olunmaz” mealli bir hadîsi neşrettiğimiz ve yalnız “Allah” dediğimiz için kapatıldık; bir yüksek mektebdeki hocalığımızdan koğulduk ve Eğridir dağlarında çile doldurmaya memur edildik.
· 1994’te böyle başlayan çilemiz, ondan sonra, tiyotro perdecisi gibi bize sahneyi açtı ve 27 Mayıs gece baskınına kadar, Halk Partisi devrinde görmediğimiz zulümleri Demokrat Parti zamanında tadmak şartiyle, hapis üstüne hapis, kapatılış üstüne kapatılış ve bir Fransız ansiklopedisinin tabiriyle “hapisleri üniversite hayatını aşan fikir adamı”nın hikayesi… Bir başka eserimizde renk renk ve çizgi çizgi anlatılan bu hikâyenin yeri burası değil… Yalnız şu noktasının yeri burası ki, toplamı belki 101 seneye varacak mahkûmiyetlerimizin hepsinden birden, İhtilâl dedikleri 27 Mayıs gece baskınının basın affı lûtfiyle kurtulurken, bütün dünya adalet tarihinde ilk defa görülmüş bir sakamet olarak, o günedek istisnası yapılmamış bir mahkumiyetin şahsen af dışı diye yorumlanması üzerine askerî garnizondan sivil hapishaneye gönderildik; ve ondan sonraki aflara rağmen hep o mahkûmiyetin müstesna olduğu kaydı devam ettiği için, tam birbuçuk yıl, Toptaşı Cezaevinin ağlamaklı duvarları arasında ağlamaya bırakıldık. Çilemiz üzerinde bu kadarcık tafsilatı da, birbirine zıt iktidarların hep birden müşterek bulunduğu nefret kutbunu göstermek için veriyoruz. O biziz; yani tam hakikatiyle İslam… Düşünün ki, Millî Birlik Komitesi, çıkardığı ilk emirden birinde “Büyük Doğu kapatılmıştır!” fermanını yayınlıyor ve böylece zaten kapalı bulunan bir organı, ölüye kurşun sıkarcasına, bir daha kapatılıyordu. Halk Partisi, Demokrat Parti, Millî Birlik Komitesi boyunca böyle giden halimiz ondan sonra ne olabilirdi ki… Hangi parti bizim ruhumuzu tercüme kifayetinde olabilirdi?
· Bu vaziyette, başımıza ne gelirse gelsin, söylenecek, söylenmeye değecek ve gerisi yalnız “laf-ü-güzaf” dan ibaret kalacak söz şudur ki, herşeyin esasını bildirmiş insanlara mahsus bir itimat ve itmi’nan duygusiyle sesimizi tarihe emanet ediyor; ve aziz ve ebedî varlığına dua ettiğimiz Türk milletinin, bir gün yeni bir nesil elinde bu dâvayı gerçekleştireceğinden emin bulunuyoruz.
Necip Fazıl Kısakürek (Rah.a) İDEOLOCYA ÖRGÜSÜ